Onlar sadece dilleri ile müslüman olduklarını söyleyince kanlarını, mallarını ve çocuklarını emniyet altına almışlar; ganimet mallarından ve müslümanlara tatbik edilen diğer İslâmî hükümlerden faydalanmışlardır. Bu da iman nurunun dünya hayatında onlara sağladığı geçici bir faydadır. Fakat bu, öldükten sonra kendilerine bir fayda vermeyecektir. Dünya hayatının kısalığı ve geçiciliği, âhiretin ise ebediliği ve kalıcılığı nazara alınarak böyle bir münafığın durumu, ateş yakıp ondan pek az istifade eden ve hemen ateşi bir daha yanmayacak şekilde kökünden sönüveren ve böylece ebedî karanlıklar içinde kalan adamın durumuna benzetilmiştir. Esasen onların iman nurundan dünyadaki istifadeleri de görünüşte bir istifadedir. Hakikatte ise iç âlemleri itibariyle şüphe ve küfrün karanlıklarında ızdırap içinde bocalamaktadırlar. Dinî ve itikadî bakımdan şaşkınlık ve karanlıklar içinde olmak ise dünyevî karanlıklar içinde kalıp yolu şaşırmaktan daha kötüdür. Nitekim gelen âyet, onların mânevî açıdan içinde bulundukları hazin durumu daha net bir şekilde aksettirmektedir:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Kur’an-ı Kerim: ”Bakara suresi: 11. Ve iza kıyle lehüm la tüfsidu fil erdı kalu innema nahnü muslihun”